Çocuklar hangi yaşta olurlarsa olsunlar çevrelerinde yaşanılanları ve yaşadıklarını algılamaktadırlar. Anne karnındaki bebeğin sesleri algılayabildiği, ayırt edebildiği, annesinin fiziksel ve bedensel sağlığı kadar ruhsal durumundan da etkilendiği bilinmektedir. Dünyaya geldiklerinde de işitme, görme, tatma, dokunma duyuları bebeklerin dünyayı tanıma anlama ve anlamlandırmalarında etkin olarak işlev görmektedir. Ayrıca bebeklerin seçici bir şekilde kendilerine bakım veren kişilerin duygularını da algılayabildikleri bilinmektedir. Bebekler için travmatik olabilecek her tür yaşantıda, (doğal afet, kaza, savaş ve benzeri) kendisine bakım veren kişilerin alışageldiği tutum ve davranışlarında ciddi değişimler ortaya çıkabilir Barenbaum, Ruchkin,  ve Schwab-Stone, 2004). Ayrıca bebek ve çocukların kendilerinin de canları yanabilir, yaralanabilir, kendisine bakım veren kişiyi kaybedebilirler. Bu koşullar altında günlük rutinlerinde ve çevrelerinde değişiklik ve karmaşa yaşayan bebekler ve çocuklar etkilendiklerini, daha fazla huzursuzlaşarak, ağlayıp mızıldanarak, uyku ve yeme düzenleri bozularak gösterirler (Coates,ve  Schechter, 2004). Zorlu yaşam olayları sürecinde bebeklerin ve çocukların bu olumsuz algılarını en kısa sürede değiştirmek için, ona temel bakım verecek kişi ya da kişilerin kendi bakımlarını ve yaşantılarını olabildiğince çabuk düzenleyerek bebeklerin ve çocukların tepkilerine duyarlı ve onların gereksinimlerini doyurucu hale dönmeleri gerekmektedir. Anne çocuk ya da bakım veren kişi ile çocuğun ilişkisinin çocuğun uyku, beslenme davranışlarının düzenlenmesinde, çocuğun yatışıp sakinleşmesi ya da aşırı uyarılmasındaki önemi bilinmektedir. Özetle koşullar ne denli zorlayıcı olursa olsun duruma müdahale eden uzmanların, anne baba ya da çocuğa bakım verebilecek yakınların yaşamlarını olabildiğince çabuk normale döndürmelerinde yardımcı olmalıdırlar. Çünkü bebekler ve tüm çocuklar alıştıkları normal düzene, onları rahatlatan sevecen, ilgili ve duyarlı bakıma zorlu koşullarda daha çok gereksinim duyar ve ararlar. Bu düzenli bakım onların yaralarını çabuk ve en az zararla sarmalarına yardımcı olur. Eğer bir bebek ya da çocuk en yakınlarını kaybetmek gibi bir travma ile karşılaştıysa kendisine sürekli bakım veren, annelik edecek bir yetişkine gereksinim duyar. Bebeğe ya da çocuğa bakabilecek bu kişi olabildiğince onun en yakını ve gelecekteki ebeveyni olmalıdır. Travmatik yaşantıların ardından bebeklerin ya da çocukların gelişimini destekleyecek bakımı verirken yararlanılabilecek ipuçları aşağıda anlatılmıştır. 
0–3 Yaş: Normal Gelişim Özellikleri 
Bu dönem bebek ve anne etkileşiminin çok yoğun olduğu dönemdir. Bu dönemde bebeğin, temel gereksinimlerinin karşılanması için ait olduğu ortam ve kişilerin değişmezliklerine gereksinimi vardır. Temel güven duygusu bu dönemde kazanılır. Temel güven duygusu sürekli bakım veren anneye yönelik olarak kazanılır. Bebek için annenin sıcak, sevecen, kollayan tutumu ile onun isteklerini ( gereksinimlerini) anlayıp, bu isteklere zamanında ve yeterince doyum veren tepkileri önemlidir. Özetle annenin yakınlığı ve duyarlılığı, bebeğin temel güven duygusunu kazanmasında önemli rol oynar.
Bebekler de tıpkı küçük çocuklar ve yetişkinler gibi travmatik olaylardan etkilenirler. Travmatik yaşantılardan etkilendiklerini huzursuzluk göstererek, ağlayarak, uykularındaki düzensizlikler, iştahsızlıklar ve anneden ayrılmaya daha fazla tepki göstermeyle belli ederler (Almqvist ve Brandell-Forsberg, 1997).
 
0 – 3 yaş arası: Bebekler ve yeni yürümeye başlayan çocuklarda TSS tepkileri 
• Kolay şaşırma, kaygılı görünme.
• Yatak ıslatma, konuşma problemleri gibi gerileme davranışları.
• Ana-babaya yapışma ve onlardan ayrılmama.
• Uyku sorunları ve kâbuslar.
• Çevreyle ilişkilerde tutukluk ve ürkeklik.
• Kontrol edilemeyen saldırganlık.
• Travmayla ilgili tekrarlanan oyunlar
 
4–6 yaş: Normal gelişim özellikleri
Hızlı öğrenme ve oyun çağı olan bu dönemde, çocuklar bağımsızlığa doğru adımlar atarken ailelerinin kendilerini her tür tehlikeye karşı koruyan ve gözeten yetkin kişiler olduklarına inanırlar. Bulundukları ortamlar, evleri, güvenlidir, onları her türlü tehlikelere karşı korur, sayıltısı ile düşünürler. Yaşamı, oyunları ile keşfederler. Sorunlarını da oyun yolu ile dışa vururlar. Duygusal gelişimlerini bu oyunlar destekler. İçlerindeki gücü ve baş etme yollarını da bulmaları oyunların aracılığı ile olur.
Genel olarak doğal afetler korku, şaşkınlık ve güvensizlik yaratır. Çocuklar, travmayı bizzat yaşamış ya da görsel basın ve çevre aracılığı ile izlemiş olabilirler. Her iki durumda da travmaya bağlı tepkiler verebilirler. Bu tepkilerin ortaya çıkış süresi ne kadar süreceği ve yoğunluğu çocuktan çocuğa değişir. Hemen her çocuk ve gençte yaşamı tehdit eden bir olaydan sonra vücudun kendini yeniden dengelemesini sağlayan otonom sinir sisteminin aktivitesi sonucunda fiziksel tepkiler de (tek bir belirti ya da çoklu belirtiler) görülür. Yeme ve uyku düzeninde bozulma, yatak ıslatma, bağırsak kontrolünü kaybetme, karanlıktan korkma, dikkatsizlik, az ya da fazla hareketlilik, seslere duyarlılık, fiziksel bir nedeni olmayan ağrı ve acılar, bunlara örnektir. 
Bu dönemde çocuklarda gözlenebilecek tepkiler arasında; 
-Yaşam koşullarındaki değişime uyum güçlüğü, 
-Kayıp durumlarında güvensizlik ve suçluluk, 
-Canavarlardan, karanlıktan korkma- gerçekçi olmayan korkular,
-Afetle ilgili abartılı öyküler, sürekli afetle ilgili sorular sorma ve konuşma, 
 -Şiddet ya da travmayı içeren oyunlar, 
-Saldırganlık ya da içe kapanma, 
-Daha önceki bir gelişim evresine geri dönme, -bebeksi konuşma, yeniden bezlenme, vs.
-Kabuslar ve gece korkuları
-Konuşma bozuklukları yer alır.
 
4- 6 Yaş : Okul öncesi çocuklarda TSS tepkileri 
• Yatak ıslatma, parmak emme, ani heyecanlanma, ana-babaya yapışma, tik, uyku sorunları.
• Kaçınma davranışı ve içe kapanma.
• Genel bir kaygı hali, hayvanlardan ve yabancılardan korkma. Tekrarlanan oyun ve ritueller (belirli davranışları saplantılı bir şekilde tekrarlama)
• Kendi hayal ettikleri şeylerle (örneğin, kendilerine ait saldırgan fantazilerle)  gerçek olanları karıştırma. Bu yaş grubundaki çocuklar kötü olayların kendi kötü düşüncelerinden kaynaklandığını düşünüp üzülebilirler. Bu tip bir hayalci düşünce zihinsel bulanıklık, utanç, kaygı ve dünyayla ilgili yanlış yorumlar yapmaya yol açabilir.
 
7–12 yaş: Normal Gelişim Özellikleri
Özellikle 6–7 yaşlar çocukların çok soru sordukları, kısa yalın ve doğru yanıtlar bekledikleri dönemdir. Hayal güçlerini kullanmayı, şaka ve komiklik içeren oyunlar oynamayı sever, yaratıcı fikirler üretirler. Henüz uzun süreli dikkat yoğunlaştırmayı başaramasalar da, akılları daha çok oyunda kalsa da okuma, yazma ve aritmetik becerilerini geliştirmeye isteklidirler. 9–10 yaşa doğru bilimsel düşünce ve bilimsel konulara ilgi artar. Oyunlarda bilimsel temalar görülür. Düşünceler daha mantıklı ve sıralıdır. Kurallar ve düzenlemeler, programlar gereklilikleri ile anlaşılmaya ve uygulanmaya başlar. Ahlak ve sosyal kurallar anlaşılmaya ve incelenmeye başlar. Başarıya ilişkin kaygılar ortaya çıkar. Bu çağda günlük yaşam için gerekli kavramlar ve kurallar gelişirken, ahlaki ve vicdani değerler de gelişir. Ancak halen somut düşünce hâkimdir.
Çocuklukla yetişkinlik arasında kalan bu yaşlarda olgun ilişkiler kurabilme, dinlenme ve kabul görme, duygusal ve sosyal bağımsızlık göstergeleri, görev ve sorumluluklara yönelik farkındalık artışı ve sorumluluk üstlenebilme, ben merkezli düşünme ve davranışlar ortaya çıkar. Yaşıt ilişkileri çok önem kazanmıştır. Bu dönem kimliğini bulma ve ortaya koyma evresidir. Duyarlılık ve alınganlıkta artış, aynı zamanda da karşıt davranışlar sergileme, yapıp bozma, isteyip vazgeçme, ani duygu değişimleri ve kendini atak biçimde ortaya koymalar gözlenir.
Bu dönemde çocuklarda yaşanılan travma sonrasında gözlenebilecek çeşitli tepkiler şunlardır: 
-Korku ve kaygılar,
Kendilerine, ailelerine ve arkadaşlarına yönelmiş gerçek tehlikelerden korkarlar. Alınmış bir hediye, bir oyuncak, sevdiği bir giysi ya da daha fazlası gibi kazanılmış birçok şeyin kaybı yaşanmıştır.  Oysa bunların çocuklar için özel anlamları ve önemi vardır. Bu yaş çocuklarının travmatik yaşantı sonrasında çevrenin bozulmasına ilişkin de korkular yaşadıkları görülür. Ayrıca bir önceki yaş dönemine ilişkin korkular da ortaya çıkabilir (hayali şeylerden korkma vb.). Travmatik olayla ilişkilendirilebilecek herhangi bir olay da -anımsatıcı- çocukların korkularını yeniden alevlendirir (Newman, 1976).
-Yatak ıslatma, yalnız yatamama ve kâbuslar, 
Okul öncesi grupta olduğu gibi, önceki yaşlara ait davranışlara gerileme görülebilir. 
- Huzursuzluk, huysuzluk, inatlaşma, depresyon, baş ağrısı, görsel ya da işitsel sorunlar,
- Okula gitmeyi reddetme ya da okulda davranış sorunları gösterme,
- Dikkatlerini toplama ve yoğunlaştırmada güçlük gözlenir. 
    - Aileyi kaybetme korkusu, 
- Kendi bedenleri ve dokunulmazlıklarına ilişkin kaygılar, bağımsızlığa karşı tehdit,
- Bir arada olma baskısı- erken dönemlerdeki bağlılık ayrılık çatışmalarına ilişkin anıların canlanması gözlenebilir. Geri çekilme, yalnızlığa yönelme, fiziksel yakınmalar, baş ve karın ağrıları gibi, neşe kaybı, depresyon, keder, gerginlik, özkıyım düşünceleri, antisosyal davranışlar,ı, karşı çıkma, saldırganlık, başarısızlık, uyku sorunları, uykusuzluk, kâbuslar, gece terörü, konfüzyon vb. belirtiler ortaya çıkabilir.
7 - 12 yaş: Okul çağındaki çocuklarda TSS tepkileri 
• Okul öncesi dönemdeki davranışlara gerileme ve buna bağlı akranları tarafından reddedilme ile yeterlik ve özerklik duygularının ortaya çıkmasının engellenmesi, 
• Okula gitmek istememe ve okul başarısının düşmesi
• Tekrarlanan oyunlar, saldırganlık, çok konuşma
• Erkek çocuklarda özellikle silahlara, savaş oyunlarına vb.'ye ilgi gösterme.
• Kâbuslar, uyku sorunları, vücutta ağrılar, ayrılık kaygısı,
 • Dikkat ve konuşma sorunları, isyankâr davranışlar,
Doğal olaylardan (yağmur ve rüzgâr gibi) korkma 
 
13–18 Yaş: Ergenlik Dönemi Gelişim Özellikleri
Ergenlik travmatik bir yaşantı olmadan da yaşamın zor ve çalkantılı bir dönemidir. Genç bir yandan bedensel değişimleri yaşarken bir yandan da sosyal değişimlere uyum sağlaması ve kişilik gelişiminde (kim oldukları, yaşamdaki hedefleri, yapabildikleri ve sınırlılıkları ve toplumdaki rolleri gibi önemli konularda)  önemli adımlar atması gerekmektedir. Bütün bunları yaparken de ebeveynlerinin ve toplumdaki diğer rol modellerinin (öğretmen gibi) yardımına gereksinim duyacaktır. Ev ve okul yaşamlarında karşılıklı güven, devamlılık ve yapılandırma önemlidir (Berger, Pat-Horenczyk, ve Gelkopf, 2007).
 Doğal afetler gibi travmatik olaylar sonucunda ergenler aile üyelerini kaybedip, yakınlarından uzağa düşebilirler ya da toplumdan kopabilirler.  Ayrıca yaşamlarındaki alışageldikleri yapılanmışlık, güven ve devamlılık ortadan kalkmıştır. Bu durum ergenlerin travma ile başa çıkmasını daha da zorlaştırır.   
13- 18 Yaş: Ergenlerde TSS tepkileri 
Ergenlerde yaşanılan travma sonrasında gözlenebilecek çeşitli tepkiler şunlardır:
Aşırı üzüntü, hareketsizlik
Dalgınlık, yoğunlaşamama
Heyecan ve yerinde duramama
Sürekli değişen ruh hali
Baş ve karın ağrıları
Sinirlilik 
İlişki kuramama içe kapanma ve bağımlılık
Halüsinasyonlar
İntihar girişimleri yer alır. 
Ayrıca,
• Dünya ve kendi gelecekleri hakkında olumsuz tutumlar.
• Kendi korkulan ve travmaya verdikleri tepkilerle ilgili endişe; özellikle kendilerini suçlu ve çaresiz hissetme gibi tepkilerinin anormal olup olmadığını merak etme.
• Risk-alma veya duygularını davranışlarla dışa vurma davranışları (örneğin okuldan kaçma, rastgele cinsel birliktelik, madde kullanımı).
• İştah ve uyku sorunları, günlük etkinliklere karşı ilgi kaybı, okul sorunları.
• Travmatik yaşantıdan sonra almak zorunda kaldıkları sorumluluklar nedeniyle yetişkinliğe erken girme.
• Anne-babalarla çatışma ve tartışmaların artması.