BEBEKLER (0-2 Yaş)
Bebeğin, tüm zor koşullara karşın günlük düzeni olabildiğince sürdürülmelidir.
Bebeğe temel bakım veren kişilerin, sık sık değişmemesi önemlidir.
              Bebek 'küçük ve anlamaz' diyerek bakım veren kişi ya da kişilerin sıklıkla değiştirilmesinden kaçınılması ve bakım veren birincil yetişkin sayısının 1–2 kişiden fazla olmaması gerekir. Çevrede bulunan her yetişkin bebeğe ve ailesine yardımcı olmak isteyebilir. Ancak bebeğe bakım veren kişilerin sık sık değişiyor olması ve aynı kişiyi uzun süre ve gereksinimi olduğunda yakınında görememesi, bebeği fazladan huzursuzlaştırıp, kaygısının artmasına neden olabilir. Bebekler ancak gerçekten alışık oldukları, ona sürekli temel bakım veren kişinin yanında kendini rahat ve güvende hissedebilir. Ayrıca yanlarında anneleri ya da ona bakım veren kişiler yoksa, alışık olmadıkları ya da kendilerine yabancı olan birilerine kısa süreli de olsa bırakılmamalıdır. Zorunlu durumlarda annesi ya da onun yerini alan kişi, bir süre bebeğiyle birlikte geçici bakım verecek olan kişinin yanında kalarak, onun bu yeni kişiye alışması sağlanmalıdır.
Bebeğin bulunduğu yeni ortama alışmasını kolaylaştıracak yastık, battaniye, oyuncak benzeri objelerden yararlanmak yararlı olabilir.
Bebekler travmatik bir yaşantı sonrasında ev ya da ortam değişikliği kaçınılmaz olduğunda “tanıdık” bir ortama gereksinim duyarlar. Onları yeni ortama alıştırmak için çevrelerine tanıdık ya da yeni olan ancak değişmeyecek yastık, battaniye ya da oyuncak benzeri nesneler koymak işe yarar. Aynı zamanda bu yeni ortamı birlikte keşfetmek, onlara odayı, eşyaları, yatacağı yeri tanıtmak onları rahatlatır.
Bebeğin alışageldiği yeme düzenini sürdürebilmek önemlidir.
       Bebeğin beslenmesini alıştığı tarzda sürdürmek onun değişikliklere uyum sağlamasında yardımcı olur. Eğer anne sütüyle besleniyor ise özellikle ilk altı ayda mümkün olduğunca anne sütünden yararlanmasını sağlamak önemlidir. Ancak travma nedeniyle beslenmeye ilişkin sıkıntılar doğmuşsa, gerekli gıdalar bulunamıyorsa bebeği 6 aydan sonraki aylarda da anne sütüyle beslemeyi sürdürmek yararlı olur. Bir yaşını aşmış bir bebek bile gereken gıdasının üçte birini anne sütü ile alabilir. Özellikle büyük afetler sonrasında hijyen ve barınma koşulları yetersiz olduğunda en sağlıklısı bebekleri emzirmeye devam etmektir. Çünkü mamalar ya da ek gıdalar yeterince hijyenik ve sağlıklı olmayabilir hatta düzenli gelmeyebilir. Bebeğini anne sütü ile besleyen annenin dinlenmesi, bol su içmesi, iyi beslenmesi, gerekiyorsa demir ilacı alması uygundur. Annenin kendisine bakımı ya da annelere verilecek bakım ve destek, annenin sağlığını olduğu kadar bebeğin sağlığını da olumlu yönde etkiler. 
Bebeğin sağlık kontrolü ve aşıları ihmal edilmemelidir.
Bebeğin özellikle zihinsel ve duygusal gelişimini destekleyen küçük ve basit anne-bebek oyunlarını ihmal etmemek önemlidir.
Bebeğin annesine yakın olmasına izin vermek, ayırmak için zorlamamak, bebeğin bu dönemde anneden ayrılmaya gösterdiği şiddetli tepkiyi hoşgörüyle karşılamak gerekir.
Bebekleri, diğer çocuklar ve bebeklerle birlikte olabilecekleri ortamlara götürmek, oyun oynamasına olanak sağlamak yararlı olacaktır. Bu ortamlarda temizlik ve güvenlik koşullarına dikkat edilmeli, bebekler oyun alanlarında yalnız ya da kendilerinden sadece birkaç yaş büyük kardeşlerinin gözetimine bırakılmamalıdır.
Bebeğin motor becerilerinin sağlıklı gelişebilmesi için, korunaklı ortamlarda emeklemesine, adımlamasına ve yürümesine izin vermek gerekir (yakınındaki oyuncağa uzanabilmesi, destekle ayağa kalkabilmesi ve tırmanması, koşması, atlayıp zıplaması için fırsat yaratma, eline yiyecek – oyuncak verme vb.). 
Çevredeki işitsel ve görsel uyaranları aza indirmek,  bebeklerle yumuşak bir sesle konuşmak, yumuşak fiziksel temas onu rahatlatır.
 
 
OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR (3-6 yaş)
 
Tüm zor koşullara karşın, çocukların günlük düzeninin beslenme, uyuma, oynama vb. sağlanmasına olabildiğince özen gösterilmesi gerekir.
 
Sözel olarak güven duygusu desteklenmelidir. Ayrıca fiziksel temasla (sarılma, okşama, sallama vb.) rahatlamayı sağlamak gerekir. 
Annelerin yaşadıkları ortam ne olursa olsun “Çocuğumu/çocuklarımı besleyip büyütebilecek miyim, onun/onların gereksinimlerini karşılayabilecek miyim? Çocuğuma yetecek miyim?” ve benzeri kaygıları olabilir. Özellikle zor ortamlarda bu kaygıların arttığı gözlenir. Bu kaygıları çocuğun babası, başka anneler, yakınlar ve anneye destek olabilecek diğer kişilerle paylaşmak gerekir. Bu paylaşım rahatlamaya yardımcı olur. Küçük çocuklar en yakınlarının duygularına çok duyarlıdır. Ne hissettiklerini tam olarak anlatamadıkları için yakınlarındaki yetişkinlerin onları dikkatle izlemeleri gerekir. İştahsızlıkları, huzursuzlukları, uykusuzlukları sadece yaşanılan travma ile değil annenin ya da bakım veren kişinin kaygısı, üzüntüsü ve umutsuzluk duyguları ile çok yakından ilgili olabilir. Bebeklerin ve çocukların sağlıklarını korumak, gelişimlerini destekleyebilmek için anne, baba ya da bakım veren kişilerin öncelikle kendi ve aynı zamanda da bebek ve çocukları için psikolojik destek hizmeti almaları uygun olur.
Ani ve yüksek sesler, yoğun görsel uyarıcılar olabildiğince azaltılmalıdır, çocukların uyuyabilecekleri dinlenebilecekleri sakin bir yer sağlamalıdır.
Sorularına açık ve anlaşılabilir yanıtlar vermek, sorularına sorduğu kadarı ile yaşına ve gelişim düzeyine uygun yanıtlar vermek, sakin bir ses tonuyla yüz yüze çocuğun boyuyla aynı hizada konuşmak önemlidir.
Küçük çocuklar travmatik bir yaşantı sonrasında, annelerine ya da kendilerine bakım veren kişiye öncekinden çok yapışabilirler, kucaktan inmek, yanından ayrılmak yalnız uyumak istemeyebilirler. Bu davranışlar travmatik yaşantı sonrasında doğaldır. Yaşadıkları, korku, karışıklık ve güvensizliği aşabilmeleri için bebeklerin olduğu kadar küçük çocukların da anne-babasına ya da bakım veren kişiye yakın-fiziksel temas içinde olması gerekir. Alışageldiği düzeni ve ilgiyi buldukça kendine, yetişkinlere ve çevreye güveni geri gelecektir. Habersizce yanından ayrılmak, ayrılabilmesi için zorlamak, onları daha da korkutur, güvensiz hale getirebilir. Hırçınlıklarını ve yapışmalarını arttırır.
Küçük çocukları normal yaşantılarına döndürebilmek için, oyuncak, oyun, kitap bakma, kitap okuma, masal anlatma, oyun parkına götürme, yaşıtlarıyla bir araya getirmek işe yarar. Oyunlar, masallarla birlikte yeniden keyif alma onların gelişimi ve ruh sağlıkları açısından yararlıdır. 
Küçük çocukların travmaya bağlı sıkıntıları aşmalarına yardımcı olurken, onların güvenliğinin sağlanması da hayati önem taşır. Farkına varamayacağı tehlikeler için kalabalık yerlerde yalnız bırakmamak, yabancılara emanet etmemek, bulunulan ortamda güvenliğini sağlamak, küçük çocukların kendilerine değer verildiğini, önemsendiğini hissetmesine yardımcı olur. Bu onların ruh sağlığı için en temel gereksinimdir.
Yaşıtlarıyla birlikte oyun ortamlarında olmasını sağlamak, duygularını ifade etmesini kolaylaştıracak hamur, resim ve benzeri etkinlikleri yapmasına olanak sağlamak gerekir.
Geçici olarak anne-baba yanında yatmasına izin vermek, anne-babadan ayrılmakta çektiği güçlüğü anlayışla karşılamak ve bu aşamada ona yardımcı olmak gerekir.
 
OKUL ÇAĞI ( 6–9 yaş)
 
Tüm zor koşullara karşın, çocukların günlük düzeninin beslenme, uyuma, oynama vb. sağlanmasına olabildiğince özen gösterilmelidir. Çocukların normal koşullar altında da belirli bir yeme, uyku, ders çalışma ve oyun düzeninin olması beklenir. Travmatik yaşantılar sonrasında bu düzenin bozulması doğaldır. Ancak olabildiğince çabuk çocukların alışkın oldukları düzene kavuşturulması beklenir. Çocukların beslenmesine, uyku ve oyun düzenine, ders çalışma rutinlerine travmatik yaşantılar sonrasında özellikle dikkat edilmelidir. Erken acıkıp, çabuk doymaları nedeniyle ara öğünlerle beslenmelerinin desteklenmesinde yarar vardır. Olabiliyorsa beslenme saatlerini onların gereksinimlerine göre düzenlemek uygun olur. 
Sözel olarak güven duygusu desteklenmelidir. Yaşça daha büyümüş olsalar da hala fiziksel temasla (sarılma, okşama, sallama vb.) rahatlamalarını sağlamak gerekir.  Bakım veren kişilerin olayın tekrarlaması, çocuklarının sağlığı ve güvenliği hakkındaki kaygıları olabilir. Bu kaygıları çocukların anne babaları, çocuklarıyla değil, başka yetişkinlerle paylaşabilmeleri gerekir. Bu paylaşım rahatlamaya yardımcı olur. Ebeveynlerin kaçınma davranışları ve şiddeti, problem çözmedeki yetkinlikleri, babanın aile içindeki konumunun özellikle ilkokul çağı çocuklar için önemli olduğu vurgulanır. 
Okul çağı çocukları da anne-babalarının kaygılarına çok duyarlıdır. Anne babalarının hissettiklerini tam olarak anlamlandıramadıkları için kendi kaygıları artabilir. İştahsızlıkları, huzursuzlukları, uykusuzlukları sadece yaşanılan travma ile değil annenin ya da bakım veren kişinin kaygısı, üzüntüsü ve umutsuzluk duyguları ile çok yakından ilgili olabilir. Çocukların sağlıklarını korumak, gelişimlerini destekleyebilmek için anne, baba ya da bakım veren kişilerin öncelikle kendileri için psikolojik destek hizmeti almaları uygun olur.
Çocukların uyuyabilecekleri dinlenebilecekleri sakin bir yer sağlamalıdır. Okul çağında çocukların 8–9 saatlik düzenli uykuya gereksinimleri vardır. Travmatik yaşantılar nedeniyle seslere, çevresel değişikliklere duyarlılıkları arttığı için uyku süreleri kısalabilir ya da uykuları sık sık bölünür. Bu nedenle uyuyacakları yer olabildiğince sessiz ve hareketsiz bir yer olmalı ve çocuklar uykuya yollanırken rahatlatılmış (anne ve babanın yakınlarda olduğu, güvende oldukları, koruma altında oldukları vb. paylaşımlarla) olmalıdırlar.
Sorularına açık ve anlaşılabilir yanıtlar verilmelidir. Okul çağı çocukları yaşamları ve gelecek hakkında düşünürler ve sorular sorarlar. Sorularına yaşına ve gelişim düzeyine uygun yanıtlar verilmelidir. Sakin bir ses tonuyla yüzüne bakarak konuşmak gerekir.
Ayrılık kaygısı gösterdiklerinde anlamaya çalışmak sabırlı ve yumuşak davranmak onlara iyi gelecektir. Okul çağındaki çocuklar da travmatik bir yaşantının ardından ayrılma kaygısı gösterebilirler. Bu travmatik yaşantı sonrasında doğaldır. Yaşadıkları, korku, karışıklık ve güvensizliği aşabilmeleri için bu çağdaki çocukların da anne-babasına ya da bakım veren kişiye yakın olmaları gerekebilir. Gerekiyorsa geçici olarak anne-baba yanında yatmasına izin vermek, anne-babadan ayrılmakta çektiği güçlüğü anlayışla karşılamak ve bu aşamada ona yardımcı olmak gerekir. Belirsizlikler azaldıkça, alışageldiği düzeni ve ilgiyi buldukça kendine, yetişkinlere ve çevreye güveni geri gelecektir. Habersizce yanından ayrılmak, ayrı durması için zorlamak, onları daha da korkutur, güvensiz hale getirebilir. Hırçınlaşmalarına ve kapanmalarına neden olabilir.
Okul çağı çocuklarını normal yaşantılarına döndürebilmek için, oyun, kitap okuma, günlük tutma, öykü anlatma, spor etkinlikleri, duygularını ifadesini kolaylaştıracak hamur, resim ve benzeri etkinlikler, oyun alanlarında yaşıtlarıyla bir araya gelmelerini sağlamak işe yarar. Yaşıtları ile birlikte oynanan oyunlar, bu oyunlara zaman zaman büyüklerin eşlik etmesi, birlikte yeniden keyif almayı sağlar. Böylece onların gelişimi ve ruh sağlıkları desteklenmiş olur. 
Okul çağı çocuklarının travmaya bağlı sıkıntıları aşmalarına yardımcı olunurken, güvenliklerinin sağlanması da önemlidir. Farkına varamayacağı tehlikeler için kalabalık yerlerde yalnız bırakmamak, yabancılara emanet etmemek, bulunulan ortamın güvenliğini kontrol etmek çocukların kendilerinin önemsendiğini hissetmesine yardımcı olur. Bu onların ruh sağlığı için en temel gereksinimlerden biridir.
Duygularını ifade etmelerine yardım edilmeli, sabırlı, ilgili ve esnek davranılmalıdır.
Dikkatleri kolayca dağıtabileceğinden okulda ve evde fazla çalışmaları beklenmemelidir. 
Basit ve yapılandırılmış görevler, ufak sorumluluklar almalarına fırsat verilmelidir (Coates, ve Schechter, 2004)
    
ERGENLİK ÖNCESİ  (10–14 yaş)
 
Eğer gereksinim duyulursa 6–9 yaş çocukları için yapılabilecek girişimler bu çağdaki çocuklar için de etkili olur. Ayrıca ergenlik çağına yakın ve ergen olma yolunda ilerleyen bu çağ çocukları için ergenlerle çalışma koşulları da geçerli olacaktır.
Çocukların deneyimleri ile ilgili sözel ve beden dili ifadelerini güçlendirmek için resim çizim teknikleri, drama etkinlikleri ve grup çalışmaları uygun olur.
Okula dönüş, ve sınıflarında öğretmenlerinin de katılımıyla yaşadıkları travmaya ilişkin çalışmalar yapılması çok yararlı olacaktır. Küçük grup etkinlikleri, mektuplaşma, paylaştırıcı ritueller (anma törenleri vb.) kaybedilen eski sosyal ilişkileri ve sosyal destek ağını canlandırır Berger, Pat-Horenczyk, ve Gelkopf,2007).
 
ERGENLER (14-18 yaş)
 
Bütün etkinliklerde onlara karşı toleranslı olunmalıdır.
Onlara ders vermek ya da yorumlar yapmak yerine, kendi görüşlerini geliştirmelerine destek olunmalıdır.
Aile ve arkadaşlarıyla duygularını paylaşmalarına ve ifade etmelerine yardım edilmelidir.
Bireysel destek kadar yaşıtları ile yapılacak grup çalışmaları da onlar için hem paylaşım hem de sosyal destek alma açısından uygundur.
Spor günlük yaşamlarının bir parçası haline gelmelidir.
Bunun dışında ergenlerin zorunlu göç veya fakirlik nedeniyle ailelerinden ayrı kalmaları, topluluk içindeki rollerinin değişmesi ya da erkenden yetişkin sorumluluklarını üstlenmeleri gibi durumlarda gençlerin işini zorlaştırır. 
Güven oluşturmak, kontrol duygusunun kazandırılması, farkındalığın oluşturulması, olanları kabule ve uygun baş etme yöntemlerini kullanabilir hale gelmesine yardım edilmesi gerekir.
Tepkilerini anlama ve  anlamlandırmalarına yardımcı olunmalıdır.
Okul başarılarıyla ilgili beklentileri azaltmak gerekir. 
Varsa travma sonrası yeniden yapılandırma çalışmalarına katılmaları ve başkalarına yardım etmeleri için onları teşvik etmek çok yararlı olacaktır. Gönüllü olarak çalışmak genelde anlamsızlık duygusundan kurtulmaları ve kendilerini önemli ve yararlı kişiler olarak görmeleri için yeterli olabilir.
Gelecek planları yapmak için düşünmelerine yardım edilmelidir.